Türk Bankacılık Sisteminin AB Bankacılık Sistemine Uyum Sorunları (17.11.2000 Tarihli Dünya Gazetesinde Yayınlanmıştır.)
- Published on 17 November 2000
- Written by Gökhan Taşpınar
Türk Bankacılık Sisteminin AB Bankacılık Sistemine Uyum Sorunları
I- Giriş
AB'ye üyelik sürecinde olan ülkemizde, makro ekonomik sorunların (özellikle enflasyon) giderilmesi büyük önem taşımaktadır. Mali piyasanın belkemiğini oluşturan bankacılık sistemindeki sorunların ulusal ekonomiye olumsuz yansımaları ise yadsınamaz bir gerçektir. Hal böyleyken, AB'ye üyeliğin gündemi oluşturan ana konuların başında geldiği bugünlerde, Türk bankacılık sektöründeki sorunların, özellikle AB bankacılık sistemine uyum sorunlarının irdelenerek, çözüme kavuşturulması, milli gelirin yüzde 92'si oranında bir bilanço büyüklüğüne sahip olan sektör açısından olduğu kadar ülkemiz ekonomisi açısından da tartışılmaz bir önem arz etmektedir.
II- Türk bankacılık sisteminin temel sorunları ve AB bankacılık sistemi ile karşılaştırılması
AB'ye üyelik sürecinde Türk bankacılık sistemiyle ilgili aşılması gereken sorunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir.
* Makro ekonomik dengesizlikler, özellikle ekonomik faaliyetlerin daralması, özel sektör kredi talebinin düşerek, aktif kalitesinin bozulması ve likidite ihtiyacının artması şeklinde sektör üzerinde kendini hissettirmiştir. Bunun sonucunda sistem, özellikle 1998 yılının ikinci yarısından itibaren MB'den yüksek montanlı ve maliyetli likidite sağlamak durumunda kalmıştır. Bankalar, MB'den 1999 yılı içerisinde aylık ortalama 2.3 milyar dolar likidite sağlamışlar, bunun sonucunda sistemin kaynak maliyeti önemli ölçüde artmıştır. Ayrıca dezenflasyon programının sektörel kârlılığı olumsuz yönde etkilediği de açık bir şekilde görülmektedir.
* 22.12.1999 tarihinde Egebank, Esbank, Sümerbank, Yurtbank ve Yaşarbank'ın (27.10.2000 tarihinde Etibank ile Bank Kapital de fona devredilmiştir) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesiyle birlikte söz konusu bankaların bilançolarının daha gerçekçi rakamları yansıtması sonucunda, bankacılık sisteminin aktif kalitesi, bilanço büyüklüğü, kâr/zarar gibi göstergeleri önemli ölçüde değişmiştir. 1999 yılı sonunda 134 milyar dolara ulaşan aktif toplamının bir tek İspanyol bankasından daha küçük olması, 1997 yılı verilerine göre, Türk bankalarının aktiflerinin GSYİH'ye oranı yüzde 49 iken, AB'ye üye ülkelerdeki bankalar için bu oranın yüzde 244'e ulaşmış olması düşündürücü bir gösterge olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ayrıca, 1999 yılında cari yıl ve geçmiş yıl kârı da dahil özkaynaklar, 1998 yılına göre dolar bazında yüzde 25 oranında azalarak, 7.8 milyar dolara gerilemiş ve 28 milyar dolar olan AB ortalamasının çok altında kalmıştır. Bunun dışında, bankacılık sistemi, 1999 yılında 566 milyon dolar zarar etmiştir. Aynı karşılaştırmalı dönemde, sistemin açık pozisyon tutarı, 8.4 milyar dolardan 13.2 milyar dolara yükselmiştir. Karşılık öncesi takipteki kredilerin toplam kredilere oranı ise yüzde 7'den yüzde 11'e yükselmiştir. Görüldüğü üzere söz konusu göstergeler, fona devredilen bankaların gerçek bilanço rakamlarının sisteme dahil edilmesi sonucunda ters yüz olmuştur.
Sektörün kullandığı döviz kredisi, yaklaşık olarak sermayelerinin iki katı kadardır (17 milyar dolar/9 milyar dolar). Söz konusu gösterge de sektördeki kur ve ödeme risk büyüklüğünün nereye vardığını çarpıcı olarak göstermektedir.
Sistemin aktifi ile pasifi arasında, alacak ve borç vadeleri arasındaki uyumsuzluk da dikkat çekicidir. Kısa vadeli olarak borçlanan sistem, uzun vadeli kredi kullandırmakta, bu kredilerin bir kısmı da geriye dönmemekte, donuklaşmaktadır. Bununla birlikte sektörün kullandırdığı kredilerin milli ekonomiye oranı yüzde 21 iken, AB ortalaması yüzde 120'nin üzerindedir.
Banka dışı mevduatların toplam aktiflere oranı (yüzde 77), AB ortalamasının (yüzde 47) oldukça üzerindedir. Ayrıca faiz giderlerinin toplam aktiflere oranında da (yüzde 32), Türk bankacılık sistemi, AB ortalamasının (yüzde 8) çok üzerinde olduğunu çarpıcı şekilde göstermektedir.
Bankacılık sistemindeki özkaynakların, aktif büyüklüğü karşısında reel olarak azalması net çalışma sermayesinde önemli ölçüde azalışa neden olmuş, sektördeki net çalışma sermayesi, 1.3 milyar dolardan (-) 4.6 milyar dolara gerilemiştir.
* Türkiye'de toplanan mevduat, GSYİH'nin yüzde 25'ine tekabül ederken, AB ortalamasında bu oran yüzde 100'dür.
* Türk bankalarının verimlilik düzeyi de AB ile karşılaştırıldığında oldukça düşük kalmaktadır.
Sektördeki bankaların faiz gelirlerinin toplam aktiflere oranı AB ortalamasının üç katından fazladır. Ayrıca sektörün kârlılığı, AB ortalamasının beş katıdır. Ülkemizde enflasyon muhasebesinin uygulanmamasının da etkisiyle ortaya çıkan bu yüksek kârlılığın, büyük ölçüde net faiz gelirlerinden kaynaklandığı görülmektedir. Dolayısıyla verimlilikte uluslararası standartların oldukça altında kalan Türk bankacılık sektörünün, kârlılıkta uluslararası standartların çok üzerinde seyretmesi dikkat çekicidir.
* Dezenflasyon sürecinin, öncelikle sektördeki toplam kredi hacminde, akabinde de tahsili gecikmiş alacaklarda önemli bir artışı beraberinde getireceği tahmin edilmektedir.
* Türk bankacılık sisteminde halen uluslararası kabul görmüş, temel bankacılık ilkelerine ve muhasebe uygulamalarına tam olarak uyulmamaktadır.
* Bankacılık sisteminin denetiminde bağımsız denetim ve iç denetim uygulamalarında çeşitli aksaklıklar ile sonuçlarının etkinlikle karar sürecine geçirilmemesi şeklinde önemli sorunlar yaşanmaktadır. Ancak, bununla birlikte Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Müdürlüğü'nce, "Bankaların İç Denetim Sistemleri ile Risk Kontrol ve Yönetim Sistemlerinin Kurulmasına ve Faaliyetine İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik" çıkartılarak, bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmış ve bu yönetmelikte görevleri açıkça belirtilen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 01.09.2000 tarihinde görevine başlamıştır.
* Yönetim kalitesinin iyileştirilmesindeki gecikmeler de önemli sorunları beraberinde getirmektedir. Özellikle, TMSF'ye devredilen bankalardan birkaçı dışındakilerin etik ilkelerle bağdaşmayan amaçlarla edinilmiş olması ve bu amacın fona devredilinceye kadar da gerçekleştirildiğinin açıkça ortaya çıkması, kamuoyunun rahatsızlık duymasına sebebiyet vermiş, dolayısıyla ülkemizde bankalara ve bankacılık sektörüne bakış açısını önemli derecede değiştirmiş, güven ve itibar kaybına neden olmuştur. Ancak bununla birlikte Bankacılık Üst Kurulu'nun banka sahibi olabilmek için yeni şartlar getirmesi (paranın kaynağı, mali güç ve itibarı, adli sicil hususlarında) nedeniyle bundan böyle yukarıda belirtilen amaçlarla banka sahibi olunmasına izin verilmeyeceği de kamuoyunun beklentilerini karşılayan olumlu bir gelişmedir.
* Bankacılık sektöründeki kurumsallaşma halen istenilen düzeyde değildir.
* AB bankacılığında tam rekabet piyasasının oluşmasına büyük önem verilmektedir. Hal böyleyken, sektördeki aktif büyüklüğünün yüzde 37'sini oluşturan kamu bankalarının ağırlığı ve söz konusu bankaların görev zararı kavramı, rekabeti önleyici bir unsur olmakla birlikte, kamu bankalarının özelleştirilmesi, hükümetin özelleştirme programı dahilinde öngörülmektedir.
* AB ile mali hizmetlerin karşılıklı olarak serbestleştirilmesinin, Türk bankacılık sektöründeki rekabeti artırması nedeniyle sektördeki kârlılığın düşmesi sonucunda rekabet gücü yeterli olmayan bir kısım bankanın likidite sorunu yaşamaları, hatta iflas etmeleri olasılığı gündeme gelecektir. Böyle bir durumda fonun devralmak zorunda kalacağı bankaların finansmanında fonun kaynaklarının yeterli olup olmayacağı, yeterli olmaması durumunda gerekli kaynağın kamu maliyesine getireceği yük de önemli bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır.
* 1983 yılında tasaruf sahiplerine güvence sağlamak amacıyla bir KHK ile uygulanmaya başlanan "mevduata sınırsız güvence"nin aşamalı olarak kalkması sonucunda; mevduatın küçük ve daha az bilinen bankalardan kamu bankaları ile büyük ve yerleşik bankalara yöneleceği, bunun da sektörde zorunlu olarak konsolidasyonları beraberinde getireceği ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır.
* AB ile yapılacak serbest ticaret anlaşması sonrasında mali hizmetlerin karşılıklı olarak serbestleştirilmesinin, kaynak maliyetini yükselterek, sektörün mali büyümesini sınırlayacağı tahmin edilmektedir.
* 1995-1998 yılları arasında AB bankacılık sektöründe yaklaşık 500 birleşme/devralma işleminin gerçekleştirildiği göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye'de de uzun vadede bankacılık sektöründe bir konsolidasyon hareketinin gerçekleşeceği ve yüksek riskli, verimsiz, küçük ve orta ölçekli bankaların sistem dışına itileceği tahmin edilmektedir.
* Fiyat dışı rekabette önemli bir faktörü oluşturan insan kaynaklarının etkinliği ve eğitim konusunda halen uluslararası standartlara ulaşılamadığı bir gerçektir.
* Türkiye'de sermaye piyasalarının gelişmemiş olmasından dolayı gerçek anlamda bir yatırım bankacılığının yapılmaması, ileride AB ile rekabet açısından önemli bir sorun ortaya çıkartacaktır.
* Ekonomik ya da siyasi istikrarsızlık gibi olumsuz gelişmelerin ortaya çıkması durumunda, ülke risk puanının yükselmesiyle birlikte sektörün dış kaynak sağlama konusunda büyük bir sıkıntı yaşayabileceği ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.
* Sermaye, likidite, döviz pozisyonu, munzam karşılıklar, disponibilite ve iştirakler gibi konularda getirilen sınırlamalar da uluslararası rekabeti önleyici faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
* Rekabetin sadece fiyatta değil, aynı zamanda ürün ve hizmet kalitesiyle birlikte de yapılması gerektiği düşüncesinin tam olarak yerleşmediği açıktır.
* Yeni ürün akışının sürekliliğine ilişkin araştırma ve geliştirmeye yeterince önem verilmediği görülmektedir.
III- Sonuç
Sektörde yaşanan tüm bu olumsuz gelişmeler sonucunda:
a) Bankacılık sistemimiz, itibar kaybına uğramıştır.
b) Sistemin mali yapısı, yüksek enflasyonun da etkisiyle son derece bozulmuştur.
c) Fondaki 10 banka ile özelleştirilmesi gereken kamu bankaları, devletin mali ve sosyal yükünü günbegün artırmaktadır.
d) Yukarıda sıralanan sorunların dışında, uluslararası ve özellikle AB bankacılığına rekabet, muhasebe, yönetim ve denetim sistemi açısından sektör, uyumsuz bir tablo çizmektedir.
e) Belki de en önemlisi, sistemin güven ve itibar kaybının devam etmesi durumunda, iç tasarrufların sistemden uzaklaşması, yurtdışından kaynak girişinin durması gibi önemli ve telafisi güç sorunları da beraberinde getirecektir.
Dünya ekonomisi ile bütünleşme, ticaret ve yatırım faaliyetlerinin etkin şekilde yürütülebilmesi, büyük çaplı altyapı projelerinin tamamlanabilmesi, kısacası kalkınma hızının ivme kazanabilmesi, finansman ve bankacılık sektörünün gelişmiş olmasına, küresel sermaye hareketleri ile bütünleşmiş olmasına bağlıdır. Dolayısıyla, 08.11.2000 tarihinde açıklanacak olan AB'ye Katılım Ortaklığı Belgesi'nde öngörülen şartların merakla beklendiği bugünlerde, Türk bankacılık sistemine ilişkin yukarıda belirtilen sorunların ve aksaklıkların giderilmesi yönünde önemli adımların atılması ve atılmaya devam edilmesi, ülke kalkınması ve AB'ye üyelik açısından olduğu kadar, çağdaş, her yönden uluslararası standartları yakalamış, şeffaf, aykırı amaçların değil, etik değerlerin ön planda tutulduğu, yeterli fiziki sermaye yanında beşeri sermayeyle de donatılmış, yönetim kalitesi ve hizmet kalitesinin yüksek düzeyde olduğu bir sektörde çalışmayı ve çalışanları teşvik eden, çalışanların nitelikleri ve kariyer hedefleri açısından rekabeti artıran önemli bir etken olacaktır.
Kaynaklar:
1- Seyidoğlu, H. (1997), Uluslararası Finans
2- Uludağ, İ ve Arıcan, E. (1998), Finansal Hizmetler Ekonomisi
3- TÜSİAD (1998), "Türkiye'de Yeni Bir Ekonomik ve Ticari Diplomasi Stratejisine Doğru"
4- KEYDER, N. (1998), Para, Teori, Politika Uygulama
5-AB Danış. ve Yat. Hizm. AŞ (1999), "Avrupa Birliği ile Türkiye Arasında Hizmet Ticaretinin Serbestleştirilmesinin Mali Sektöre Etkisi", TBB Yayınları, Bankacılar Dergisi, Sayı: 31
6- Aydın, A; İnan, A; Tulay, B. ve Ataman, P. (2000), "Bankacılık Sisteminde Mali Bünye Sorunları ve Yeniden Yapılandırmada Ülke Uygulamaları", TBB Yayınları, Bankacılar Dergisi, Sayı: 32
7- Keskin, E. (2000), "1999 Yılında Türk Bankacılık Sistemindeki Gelişmeler", TBB Yayınları, Bankacılar Dergisi, Sayı: 33
8- İnan, A. (2000), "Banka Etkinliğinin Ölçülmesi ve Düşük Enflasyon Sürecinde Bankacılıkta Etkinlik", TBB Yayınları, Bankacılar Dergisi, Sayı: 34
9- Akbulut, S. (2000), "Finans Sektörünün 2000 Yılı Rotası", Macro Dergisi, Şubat/2000 sayısı.
10- Levent, B. (2000), "Türkiye'ye Para Akıtacağız", Capital Dergisi, 2000 sayısı.
11- Bankacların İç Denetim Sistemleri ile Risk Kontrol ve Yönetim Sistemlerinin Kurulmasına ve Faaliyetine İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik (2000)
12- Erdönmez, P. ve Tülay, B. (2000), "AB'ye Üye Ülkelerin Bankacılık Sistemleri", TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu
Not: 17.11.2000 tarihli Dünya gazetesinde yayınlanmıştır.